5 Ocak 2014 Pazar

sinemada ayna metaforu

Bu yazıyı yazmamda bana ilham kaynağı olan Murat Belge'nin Birikim dergisinin 295. sayısında yayınlanan Resim Sanatında Ayna başlıklı yazısıdır. Batı sanatı ve düşünsel dünyasında ayna metaforunun kökenine çok kısa bir yolculuktan sonra, resim sanatında Rönesans'tan modern döneme kadar ayna kullanımından örneklerle yazısını sonlandırmış. Bu yazıyı okuduktan sonra ben de zihinsel bir yolculuğa çıktım. Filmlerde ayna kullanımının işlevine dair bir kafa yorma süreciydi bu. Elbette ayna, makyaj yapma, tıraş olma, diş fırçalama, kıyafet deneme gibi gündelik yaşamın ritüellerini yansıtmak için sürekli kullanılan bir obje. Sinema filmi de bunu bu yönüyle ele aldı, almaya da devam edecek. Ancak aynanın, kameranın diliyle gündelik yaşamın sıradan bir nesnesi dışında bir seyir izlediği bir dizi film kafama takıldı özellikle. A.Tarkovsky'nin Zerkalo (Ayna) filmi, adından yola çıkarak filmin ve aynanın izleyiciyi -adeta hafızaları yansıtma/günyüzüne çıkarma ya da aksine örtme aracı gibi- başka mecralara sürüklediğine tanık oluyoruz. Bu sebeple Zerkalo, bu yazıdan bağımsız başlı başına bu filme odaklanan bir yazıyı hak ediyor. Biz başka filmlere yönelelim. Misal 25.th Hour (25. Saat) filminde Montgomery'nin yaklaşık beş dakika boyunca New York sakinleri ve kendisiyle yüzleştiği o meşhur sahne:   

1972 yapımı ortametraj Antonio Mercero filmi La Cabina (Telefon Kulübesi)  bir telefon kabini içerisine sıkışıp kalan ve bir türlü dışarıdakilere derdini anlatamayan -telefon yanı başında ve bozuk bir haldeyken- bir adamın hikayesine odaklanmış. İçeriden (yani kabinden) dışarıyı seyrederken insanların sefilliğine ve dev binalar arasında insanın nasıl un ufak edildiğine -kamera açıları sayesinde- tanıklık ediyoruz. Ama filmin bir sahnesinde kabinin içindeki adam, ayna sayesinde kendi trajik durumuna da -insanlar eğlenirken- tanık olur: burada!

Bu görüntüler M.Foucault'un Diego Velázquez'in Las Meninas'ı (Nedimeler)
için söylediklerini akla getirir nitelikte: O halde mekan, oyuncu, kamera nerede?

Bazı deneysel/avangard sinemacılar için düşsel, bilinç-dışı dünyaya açılan vazgeçilmez bir metafordur ayna. Bu sinemacıların başında gelen isimlerden biri Jean Cocteau olsa gerek. La sang d'un poete (Şairin Kanı) burada! ve Orphée (Orfe) burada! filmleri bu manada kült olma özelliğinde. Bir de hatırımda kalan -onlarca deneysel film içerisinden- Maya Deren'in Meshes of the afternoon filmi ve bir kadın, bir erkek, bir ayna: burada!

Ayna, Donnie Darko burada!, The Shining, Taxi Driver burada! ve Pi filmlerinde farklı yönleriyle nevrotik/psişik/ psikopatik kişiliklerin ortak kesişme noktası, karşısında karakterlerin bir nevi kendi iç dünyalarıyla yüzleşebildikleri -neredeyse- yegane alan.

Bazı filmlerde ise ayna kameranın gözünde erkek ve kadın vücudunu estetize eden erotizmin doruklarına ulaşmak için bir aygıt. 

Özetle ayna, sanatın yüzyıllardır vazgeçemediği bir malzeme, metafor, kaçış, yüzleşme, fetiş, oyuncak...  

1 yorum:

  1. çok hoş bir detaya değinmişsiniz, bu sırada arka plandaki filmin adını söyleyebilir misiniz ? kasırga sonrası pek fazla insan kalmayan amerikan kasabasındaki çocukların yaşamını anlatıyordu yanılmıyorsam.

    YanıtlaSil