Sayfalarda Biz Kimiz? gibilerinden açıklamalar görmeye aşinayızdır. Ben Kimim? diye bir açıklamaya girişmeyeceğim elbet. Bu platformu, kendimi ve olası okuyucuları sıkmamak adına olabildiğince günlük, kısa konu ve başlıklara ayıracağım. Adeta bir günlük, not defteri gibi.
13 Kasım 2014 Perşembe
bir bozkır iti...
''Bir süre barınakta kaldım. Sana orada neler olacağını asla bilemezsin. Bir gün biri çıkagelir ve parmağıyla seni işaret eder. Bir bakmışsın, seni patlayıncaya kadar yiyebileceğin bir markinin malikanesine götürmüşler ya da bir bakmışsın, sana laboratuvarda bir şurup denetiyorlar. Gözlemliyorlar bir yandan; derin maviye mi dönüşüyor yoksa geberip gidiyor musun? İşte benim tanrı fikrim bundan ibaret.''*
Bu sabah belediye görevlileri birkaç köpeği araca sürüklerken aklımdan Odin'in** bu söyledikleri geçiverdi.
Biri taşrada, diğeri ise koca bir vilayette iki itin öyküsü. Birini otobana salıvermişler, diğerini ise dövüş sonrası ölüme terk etmişler. Elbette ikisi de hikayenin gövdesine serpiştirilmiş, sonrasında hikaye onlarla ve onlara rağmen ilerliyor.
Hagen*** sayesinde Budapeşte'nin turistik görünümünden çok uzağa, varoşlarına, batakhanelerine konuk olunuyor. (Iñárritu, Biutiful filminde seyirciyi Barcelona'nın gettolarına götürüvermişti, W.Allen'in seyirciyi, Vicky Christina Barcelona'da kentin tipik, turistik mekanlarına hapsetmesinin aksine. Ayrıca iki Barcelona'yı da Javier Bardem ile turlamak ilginç bir deneyim.) Öte yandan Sivas sayesinde bozkırın başı boş arazilerine uzanılıyor.
İki filmden öyle iki sahne var ki; seyircinin gönlüne ve zihnine ince, adeta ilahi bir dokunuş. Lili'nin (mezbahada gıda uzmanı olarak çalışan) yitik babasına dokunuşu, seyir belleğimde beni, kepaze edilmiş durumdaki babasına elini uzatan oğlun sahnesine sürüklüyor. (Ki André Bazin bu unutulmaz sahneyi, seyir defterinde şöyle yorumlar: ''.... O ana kadar baba, oğul için Tanrı niteliğindedir; ona hayranlık ile bağlıdır. Bu hareket ile baba, oğluyla aynı seviyeye gelir.'') Bozkırın ortasında stabilize bir yolda yalpalaya yalpalaya bir araba ilerler. Aslan, köpeği Sivas'ı bir daha dövüştürmeyeceğini söyler. Bunun üzerine arabanın içindekiler Aslan'a, köpeğin varlık amacının ne olduğu hakkında ahkam keserler. Sonrasında muhtar (aynı zamanda şoför) Aslan'dan bir numara söylemesini ister: 4. CD'deki 4 numaralı parça (bulundukları coğrafyanın bir parçası, filmin bir bileşeni olarak) çalmaya başlar. Aslan, Sivas'a bakar, Sivas itaatkar bakışlarla bozkırı seyre dalar...
* Juan Mayorga'nın La Paz Perpetua (Daimi Barış) oyunundan bir diyalog
** Az evvelki sözlerin sahibi köpeğin adı (oyundan bir karakter)
*** Fehér Isten (Beyaz Tanrı) filmindeki köpek karakterin adı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder